24 saat boyunca reddedebilirmisiniz...

Onu 24 saat boyunca reddedebİlİrmİsİnİz?..
DAYANIKLILIK TESTİ
Genç, aktif, dinamik, heyecanlı ve bilişimcisiniz… Bizimle
bir deney(im)e var mısınız dedik ve bu tanıma uyan
birini, sonunda ikna ettik. Denekle, evde geçireceği bir
pazar günü, 24 saat boyunca bilgisayarına el sürmemesi
üzerine bahse girdik. Beyefendi kazandı mı kaybetti
mi şimdiden söylemeyelim. Bakalım, bilgisayarı onu
baştan çıkarabilecek mi?



Deney koşulları: Bilgisayar,
deneğin evde
ve yalnız geçireceği bir
pazar günü boyunca
aktif ve sesi açık durumda,
göz önünde bir
yerde bulunacaktır…
Birinci saat
(11:30)

İşte büyük güne
uyandım. Bilgisayara
dokunmadan geçireceğim
bir 24 saat! Hiç de
zor değil. Nedir oğlum,
eskiden bilgisayar mı
vardı! Nefis bir pazar
beni bekliyor…
İkinci saat
Çay demlenirken
haberlere bir göz atayım.
Ahh! Haber sitelerine
bakamam ya!
Evden de çıkamayacağıma
göre, markete sipariş
vereyim. Telefon da kullanamayacak değilim ya. Aslanım
telefon, sen de olmasan… Hem canım, sucuklu yumurtadan bir
çatal, kağıt gazeteden bir sütun… Pazar kahvaltısının tadı da
böyle çıkar. Sahi, pazar günleri de amma kalın oluyor gazeteler.
Nasıl çevriliyordu bu meretin sayfaları?..
Üçüncü saat
Ohoo dedem de dokunmaz 24 saat boyunca bilgisayara.
Bundan kolay ne var yahu! Çok kolay geçiyor çook…
Dördüncü saat
Daha çok erken. O yüzden mi zorlanmıyorum acaba?
Akşamüstü kaşınmaya başlar mıyım?..
Neyse ki maç var, en az iki saat zaten öyle geçer. Yorumları
da dinledim mi… Ohooo!
Beşinci saat
Vay be süper dinleniyorum. Ne güzelmiş böyle pineklemek.
Şimdi tam film zamanı. Ne seyretsem bir bakayım… Hop! Nereye
bakıyorum ki. Dur panik yapma! İnternet’ten bakamıyorsak
gazetelere bir göz atalım. Öff bunlar da hep sıkıcı bağımsız filmleri
yazmışlar. Ben şöyle matrak bir şeyler istiyorum. Ne yapsam…
E, DVD’cinin telefonu da yok!
Millet ayılmaya ve mail göndermeye başladı. Aman ıvır zıvır
forward mesajlardır. Kim takar böyle bir günde… Ben en iyisi,
evdeki filmlere bir göz atayım. Kız arkadaşlar için romantik
komedi bulunduruyordum. Zor katlanılır ama n’apalım, bugün
böyle… Sıradışı…
Yedinci saat
Aaaayyy ölüyorum. Kasıldım kaldım bu ne romantik ne komediden.
Bitti de kurtuldum. Neyse, genç kadınların sevgilisi
bu yakışıklı sersem sayesinde iki saat daha oyalanmış oldum.
Zaten mail sinyalleri gelip durdu. Artık açasım var onları ya!
Sekizinci saat
Üçüncü torba fıstık ve beşinci bira da bitti. İyi aklıma geldi,
tatil planımı yapmak için süper zaman. Eveeet, takvimimize ba-
kalım, Temmuz sonu gibi gayet
uygun. Şu iki haftayı işaretleyeyim,
yarın rezervasyon işine girerim.
Ne! Bir dakika! Formula
1! Ne zamandı yahu! O tarihte
İstanbul’da olmalıyım. Lanet olsun!
Ona da bakamıyoruz tabii
internetten. Tele tekst işimi görür
mü ki? Yahu nasıl kullanılıyor
bu zıkkım!
9. saat
Maça az kaldı. Şöyle yerleşeliiim.
Neeee! Bira bitmiş hay aksi! Sevgili market, neredeydi
senin numaran? MSN sinyalleri de patladı! Rahat bırakın kardeşim
ya, nedir pazar pazar bu ısrarınız anlamıyorum ki… Aslında
mailler de çok birikti. Hepsine birden bakmak zor olacak.
Neyse… “Beş bira, yok yok yedi bira, beş torba tuzlu fıstık lütfen…
Ha, yok canım, parti filan değil. Öyle takılıyorum… ben…
kendim…”
10. saat (20:30)
Abi çıldırıcam ya! Sanki maça değil, maçtan önce halk oyunları
gösterisine çıkmışlar. Yarım saat oldu toparlanamadılar. Kim
bu MSN ısrarkeşi acaba? Neyse devre arasında bakarım. Tabii
daha önce futbol tarihi bu maçı durdurup hiç yaşanmamış saymazsa…
Yuhhh! Nedir bu kardeşim! Üstünüze o kadar bahis parası
yatıralım, siz dakika bir, perişan olun! Hah, MSN’deki de malum,
bizimkiymiş. “Gelsene, maçı birlikte seyredelim… Şşşş abi orda
mısın?.. E hocam online görünüyosun bi bakıver yahu… Neyse
sende iş yok bugün… Cebim de arabada kaldı, arayamıyorum
da… Olum seyrediyosun di mi? Adamlar bizi stada gömdüler
yahu… Anladım, ondan sesin çıkmıyo senin…”
Şunu arayayım… “Çatladın di mi? Vır vır vır yazıyosun. Yokum
ben abicim, bugün bütün gün off’um! Boşver, sonra anlatırım.
Ya n’apıcan sen, evet açık duruyo. Yok, ince iş filan değil.
Hadi sonra görüşürüz…”
Başka bir telefon… “A evet meşguldüm. Bi arkadaşla görüşüyordum...
Tabii biliyorum, ben de çok severim... Gençken az
mı dinlerdik… Tamam, yarın konserde görüşürüz…”
Kimdi bu Jethro Tull yahu? Kıza da biliyoruz dedik. Google’dan
bir araştırmalı… Goo!!! Hay ben böyle dayanıklılık testinin! Neyse
yarın bakarım, zaten ikinci yarı da başlıyor…
12. saat
Futbol takımı değil, ayak takım! Hah! İyi başlık oldu bu. Hemen
siteye girip sıcağı sıcağına yorum yazayım… Nereye, ne yazıyorsun!
Hâlâ alışamadın şu duruma. Vay be bağımlı mıymışım
ben neymişim; tüh bana! Off bunalmaya başladım. Parmaklarım
karıncalanıyor, avucum mause istiyor. Yeter ya!..
13. saat
“Evet babacım, iyiyim… Telefon ücreti mi? Babacım pazar
gecesi merak ettiğin şeye bak. Yarın gelir fatura, bakarsın… Bilmen
lazım, para mı ayıracaksın? Ahh bu emeklilik seni takıntılı
etti. Hayır, sana hiç söylenir miyim. Evet, haklısın ben hep bilgisayar
başındayımdır ama şu an değilim işte. Evet, futbol yorumlarını
dinliyordum… Ah! Kapattı…” Adam haklı, üç saniyeni
alacak dediği şeyi yapamıyorum ama ona nasıl anlatabilirdim ki
durumu?..
14. saat
Geceyarısı… Elimdeki randor’ı tamamlamak için ideal saatler
ama yapamıyorsun işte… Elim, kalem tutmayı unutmadıysa
biraz bulmaca çözeyim. O da ne! Bu o güzel danışman kız değil
mi? Her mesajıma donuk cevaplar veren… Anlaşılan bu gece
sohbet edesi gelmiş. Ne uygun bir gece değil mi? Online’ım ama
ona klavyeye elimi bile süremediğimi söyleyecek değilim ya…
Gitti canım sohbet. Bir daha da yazmaz artık.
15-16-17. saat
Saat daha 02.00 en iyisi uyumak… Hiç değilse vakit geçer,
ben de bilgisayara elimi bile sürmediğim bu bahsi kazanmış olurum.
Hem uykumu alır, bomba gibi bir pazartesi geçiririm.
18. saat
Saat 05:00. Ne oldu da zınk diye uyandım şimdi ben… Gidip
bir su alayım. O da ne! Sabahın beşinde kim mail atar? Vay
be, hem de şu danışmandan. Başlığı “lütfen oku!” Acaba bu
saatte mi yazdı, yoksa şimdi mi iletiliyor? Eğer şimdi yazdıysa
önemli olmalı. Ya benimle konuşmak konusunda ısrarcı ya da
o da sabahın bu saatinde uyanık ve dertleşecek, belki açılacak
birini, yani beni arıyor. Ah naapsam, deneyi bitirmeme birkaç
saat kaldı… “Saçmalama yat uyu… Aç yahu aç, hiç mi merak
etmiyorsun… Az kaldı batırma şu deneyi… Aman ne lüzumsuz
deneymiş boşversene…”
İçimde kavga eden sesten ikincisine uyarak açtım. Hem
uzun bir ayrılıktan sonra tuttuğum mause ve dokunduğum klavyenin
hem de kimden geldiği belli, zamansız mailin heyecanıyla
tıkladım.
“Lütfen oku!”
Hay ben bu aptal fıkrayı “lütfen oku” başlığıyla atan zihniyete…
Yüzüp yüzüp kuyruğuna gelmişken havlu atan bünyeye…
Olmadık bi anda bitiveren uykuya…
Olmaz ya… Sayılmaz… Aptal bir fıkra alt tarafı ya… Ben…
joker hakkımı kullanmak istiyorum. Bir şans daha…

Written by

0 yorum: